6 Aralık 2009 Pazar

Dünya Kupası 2010

Grup kuraları çekildi cuma günü, naçizane tahminlerimi de belirteyim..

Grup A :

G.Afrika
Meksika
Uruguay
Fransa


Fransa'nın hiçbir Avrupa takımı çekmemesi şans olabilir. Ev sahibi takımın hakemlerin de sempatisiyle avantajlı olacağını düşünürsek, Fransa ve G.Afrika'nın gruptan çıkacağı tahmininde bulunabiliriz. Uruguay ve Meksika 'dan biri de çıksa sürpriz olmaz.

Grup B :


Arjantin
Nijerya
Güney Kore
Yunanistan

Arjantin dışındakilerin birbirine yakın olduğunu söyleyebiliriz. Güney Kore, 2002 performansını sürdürürse çok zevkli bir grup olabilir. Yunanistan'ın Çanakkale geçilmez performansı işe yarar mı burada da göreceğiz hep beraber. Nijerya eski günlerinden uzak biraz görünse de Afrikalıların sağı solu belli olmaz..

Grup C :

İngiltere
ABD
Cezayir
Slovenya

İngiltere için kebap bir grup. Cezayir ve Slovenya, ne ABD'ye ne de İngiltere'ye rakip olamazlar. İngiltere-ABD maçı lideri belirleyebilir.

Grup D :

Almanya
Avustralya
Sırbistan
Gana

Turnuva takımı Almanya grubun favorisi. Sırplar Avustralya ve Gana'dan daha ağır basıyor. Kewell'ı izlemekte güzel olabilir Avustralya'da..




Grup E :

Hollanda
Danimarka
Japonya
Kamerun


Hollanda, bu grubun tartışmasız favorisi doğal olarak. Önemli olan 2.'lik. Eto'o 'lu Kamerun daha yakın gibi geliyor bu mevki için. Danimarka ve Japonya'nın çıkması ise sürpriz olmaz.


Grup F :

İtalya
Paraguay
Yeni Zelanda
Slovakya


Bütün takımlar için çok güzel bir grup. İtalya kesin favori. Diğerlerinden hiçbiri ağır basmıyor birbirine. Holosko'lu Slovakya çıkmasını istediğim takım şahsen..


Grup G :

Brezilya
Kuzey Kore
Fildişi Sahilleri
Portekiz


'Ölüm Grubu' klişesini yaftalayabileceğimiz bir grup. Kuzey Kore'ye yazık olur bu grupta. Brezilya'yı bile favori göstermek zor açıkcası. Drogbalı Fildişi Sahilleri, Ronaldo 'lu Portekiz var sonuçta grupta. Kim elenirse elensin yazık olur..

Grup H :

İspanya
İsviçre
Honduras
Şili

Tello'lu Şili ve Honduras'ın bu gruptan çıkması çok zor. İspanya 1., İsviçre 2. olur bu grupta..

3 Aralık 2009 Perşembe

Dönüşüm


Okuyalı yaklaşık 2 ay olmasına karşın şimdi yazmak aklıma geldi. İncecik bir kitapta, anlatımın bu kadar yoğun olması, yazarına Franz Kafka'ya, biraz da çevirmenine (benim okuduğum basımdaki) Ahmet Cemal'e hayran bırakıyor. Tanımlamalar, betimlemeler o kadar sade ama o kadar güçlü ki, ister istemez kitabı okumuyor, yaşıyorsunuz. Tüm kitabı özetleyen açılış cümlesi ise favorilerimdendir;

"Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu."

2 Aralık 2009 Çarşamba

Lost 6. Sezon

O kadar uzun zaman oldu ki, unuttuk neredeyse. Fringe, Flashforward filan hikaye tabi ki, mevzubahis Lost olunca. Son sezonunun olduğunu bilmek, kalplerde derin bir hüzün de yaratmıyor değil. 6 sezon da Claire'in tekrar döneceğini duymak ise heyecan yaratıyor, sessiz sedasız ayrılmıştı diziden 4. sezonda. Charlie, Boone gibi sevilen simaları da tekrar görecek olmak mutlu ediyor benim gibi fanatikleri. 2 Şubat 2010, şu anda belirlenen tarih. O tarihte 3 saatlik bir sezon açılışı var. Sabırsızlıkla bekliyoruz..

Paranormal Activity


Uzun zamandan bu yana gerçekten yaratıcı ve ürpertici bir film izleyemeyen bu satırların yazarını gerçekten tatmin eden, korkutan bir film oldu Paranormal Activity. İki sevgili, evlerinde garip sesler duymaya başlarlar ve merak içinde, odalarına bir kamera koyarlar. Film tamamen bu görüntülerden (dijital bir el kamerasının görüntüleri) oluşuyor. Toplam 4 oyuncu oynuyor, mekan olarak sadece dubleks bir ev var. Özel efekt yok, kan (neredeyse) yok, vahşet yok, ani ses efektleriyle korkutma ritüeli (yine neredeyse) yok. Bunlar yokken de çok etkileyici bir korku filmi yapılabilir demek istiyor aslında yapım alt metninde. Detaylara girmenin bir alemi yok, izleyip görmek en akıllıcası. Filmin DVD 'sinin olup olmadığını bilmiyorum, o yüzden temin etmek biraz zor olabilir. Yalnız dikkat edin, izledikten sonra tek başınıza evde kalabileceğinizi garanti edemem maalesef..

1 Aralık 2009 Salı

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak

Ahmet ULUÇAY (1954-2009)

Köylü yönetmen diye küçümsendi, ama o bildiğinden şaşmadı, sessiz sedasız ayrıldı aramızdan..

23 Kasım 2009 Pazartesi

Matteo Ferrari

Uzun zamandır yazmak istiyordum, bugüne kısmetmiş artık. Daha önceki yazılarımda, Fabian Ernst'in, Beşiktaş'ın oyun karakterini, yıllardır hüküm süren gamsız ve istikrarsız oyuncu profilini nasıl değiştirdiğinden, kötü düzene uymaktansa, Beşiktaş'ta yeni bir düzene önderlik ettiğinden bahsetmiştim. Aslında aynı yazıları 'kopyala-yapıştır' yaparak Ferrari içinde yazabilirim. Sadece özneleri değiştirerek.


Bir kere kabul edelim ki, Dünya'da savunma futbolunun en bilinçli oynandığı ülke İtalya. Bu yüzden yıllar yılı en iyi savunma oyuncuları arasında hep İtalyanlar bulunur. Geniş kitleler tarafından kabul görmüş olan önerme 'Savunmacı İtalyan olsun çamurdan olsun' bence de çok doğru. Beşiktaş tarihinin ilk italyan futbolcusu 'Federico Guinti'nin 1,5 sezonda nasıl derin ve güzel izler bıraktığını düşünürsek, ayrıca kariyerinin önemli bir kısmını İtalya'da geçirmiş, Carlos Zago'nun da Türkiye'ye gelmiş en sıradışı savunma adamı olduğunu hatırlarsak Ferrari'nin vasat bir futbolcu çıkma ihtimali de gayet düşüktü zaten.


Kariyerinin neredeyse tamamını Seria A 'da geçirmiş, Inter, Roma gibi üst düzey takımlarda oynamış, geçen senenin flaş takımı 'Genoa'da neredeyse sezonun tamamında ilk 11 oynamış, hatırı sayılır sayıda İtalya Milli Takımı'nda oynamış bir futbolcunun Türkiye için teorik açıdan da çok yeterli bir savunma adamı olduğunu düşünmek için kahin olmaya gerek yoktu zaten. Nitekim teoriler pratiğe dökülünce de yanıltmadı insanları. Ferrari, oynadığı her maçta fark yaratıyor, riske girmiyor, havadan ve yerden geçit vermiyor, hakemle ve rakiplerle oynamıyor, takım arkadaşlarıyla fazla yüz göz olmuyor ve özellikle pozisyon bilgisiyle genç stoperlere ders veriyor. Şampiyonlar Ligi'nde biraz daha başarılı bir Beşiktaş olsa, milli takımına tekrar seçilme ihtimali vardı bence. Belki Nouma gibi taraftarın taptığı bir adam değil ama şimdiden gelecek yıllar için iz bırakacak bir adam olacaktır Matteo Ferrari.

21 Kasım 2009 Cumartesi

'Nalga' Geçmeyin Yahu!


Sorularla başlayalım; Cemal Nalga kimdir? Ortalama bir uzun, basketbolu çok yakından takip etmiyorsanız, pek duymamışsınızdır. Kaç maç ceza almış? 5 maç. Şimdi günlerdir Galatasaray'ın üzerinde dolaşan kara bulutların temel nedeni Cemal Nalga denen basketbolcu. Nereden bakarsanız bakın tuhaf bir durum. Siz cezalı oyuncunuzu bir hazırlık maçında başka bir oyuncunun formasıyla oynatıyorsunuz. Sanki amatör kümede maç yapıyormuşsunuz gibi bunun farkedilmemesini bekliyorsunuz. Sorumluları suçludur, nitekim cezalarını da öyle ya da böyle çekiyorlar. Bu konu üzerinde o kadar çok konuşuldu ki, tekrarlamanın pek anlamı yok daha fazla. Ama benim asıl kafamı kurcalayan şey, bir oyuncu aldığı maç oynamama cezasını nasıl hazırlık maçlarında tamamlar? O zaman, mesela Kewell, rakibine yumruk atsın 5 maç ceza alsın, bunun üzerine Galatasaray, 5 maçlık bir hazırlık turnuvası düzenlesin, Kewell 'da cezasının tamamlayıp, ertesi hafta oynasın. Böyle bir şarlatanlık, böyle disiplinsizlik başka hangi ülkede vardır acaba? diyerek bu yazımızı başladığımız gibi bir soruyla tamamlayalım. Tabi ki bunun cevabını kimse bilmiyor..

16 Kasım 2009 Pazartesi

Güle Güle Santo


Ufak takımların büyük futbolcusuydu ve kalitesi tartışılmazdı. Gece rahatsızlanmış, eşi hastaneye götürmüş, ama kurtarılamamış. Ruhun şad olsun De Nigris..
* Santo : De Nigris'in bir gol sevincinden sonra maskesini taktığı hayali Meksikalı halk kahramanı..

12 Kasım 2009 Perşembe

Pippo


Ve Filippo Inzaghi sene sonunda futbolu bırakıyor. 300'e yakın gol atmak kolay değil elbette. Şimdiden efsaneler arasında yerini aldı bile. Çılgınca gol sevinçlerini, acayip gollerini ve tabi ki hiç çıkamadığı ofsaytları çok özleyeceğiz.

Atina 2007 Şampiyonlar Ligi finalinde Liverpool'a attığı 1. gol (!) var fotoğrafta. Nasıl bir golcü olduğunu gayet iyi özetliyor herhalde..


10 Kasım 2009 Salı

1881-????


Ruhu şad olsun..

9 Kasım 2009 Pazartesi

Hayatın Rutine Bağlanması


Bazı fotoğraflar, insana bir çok şey anlatabilir. Önemli olan ne görmek istediğimiz. Bu kadar korkutucu bir yerde, bu kadar rahat olmak, herşeyin rutine bağlanmasıyla mı açıklanabilir peki?

8 Kasım 2009 Pazar

RAN

Japon Balıkçısı


Denizde bir bulutun öldürdüğü
Japon balıkçısı genç bir adamdı.
Dostlarından dinledim bu türküyü
Pasifik'te sapsarı bir akşamdı.

Balık tuttu yiyen ölür.
Elimize değen ölür.
Bu gemi kara tabut,
Lumbarından giren ölür.

Balık tuttuk yiyen ölür,
birden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
Balık tuttuk yiyen ölür.

Elimize değen ölür.
Tuzla, güneşle yıkanan
bu vefalı, bu çalışkan
elimize değen ölür.
Birden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
Elimize değen ölür..
Badem gözlüm, beni unut.
Bu gemi bir kara tabut,
Lumbarından giren ölür.
Üstümüzden geçti bulut.

Badem gözlüm beni unut.
Boynuma sarılma, gülüm,
benden sana geçer ölüm.
Badem gözlüm beni unut.

Bu gemi kara tabut.
Badem gözlüm beni unut.
Çürük yumurtadan çürük,
benden yapacağın çocuk.
Bu gemi kara tabut.
Bu gemi bir ölü deniz.
İnsanlar ey, nerdesiniz?
Nerdesiniz?

Nazım Hikmet


30 Ekim 2009 Cuma

Taraf'ınızın Farkında mısınız?


Orduydu, darbeydi, cumhuriyetçilerdi, laiklerdi derken bir anda karizmasını yerle bir eden 'NTV'nin helikopter düşürme' senaryosu onları daha bir saldırgan, daha bir rahatsız edici hale getirdi. Tüm muhalif (veya yandaş) yapısına rağmen bence bardağı taşıran olay, 29 Ekim Bayramı hakkında tek bir haber, tek bir bayrak resmi, tek bir Atatürk resmi koymamış olmamalarıydı sayfalarına. Mütevazi köşemden Taraf gazetesini şiddetle kınıyorum.. Tabi ki Ahmet Altan ve Yasemin Çongar'ı da..

29 Ekim 2009 Perşembe

2PAC #2


..now its all about versacci, u copied my style, five shots couldn't drop me, i took it, and smiled..


5 kurşun yiyip, hastaneden çıktıktan sonra yazdığı ve ölümüne neden olan 'Hit Em Up'tan..

20 Ekim 2009 Salı

Haftasonu Sinema - I am Sam


Çok iyi bir aktörden çok iyi bir oyunculuk, hemde sıradışı bir oyunculuk, sonraları yıldızının çok daha parlayacağı o zamandan belli olan bir çocuk oyuncu, basit ama duygu yüklü bir senaryo, iyi çekimler, muhteşem müzikler. Bir filmden bir insan daha ne ister ki?
Efendim, bir baba düşünün, akli dengesi yerinde değil, ama kimseye zararı da yok. Kızını tek başına (hadi tek başına demeyelim, hemen hemen tek başına) büyütüyor, ancak kızı 7 yaşına geldiğinde zeka seviyesi babasını geçiyor ve kutsal adalet sahibi yüce ABD mahkemeleri çocuğu babadan almaya çalışıyor. Ve olaylar gelişiyor. Biraz uzatmasalarmış ve sakalı olsaymış izlediğim en iyi 10 filmden biri olurmuş. Kısmet değilmiş belki de.. Ama yine de izleyin, izletin.. Unutmadan, film öyle her yerde kolay kolay bulunmuyor, yaşadım bilirim..

Künyesi ; Yönetmen : Jessie Nelson, Oyuncular : Sean Penn, Michelle Pfeiffer, Dakota Fanning, Yapım Yılı : 2001

Star Wars #3


Fear is the path to the dark side. Fear leads to anger. Anger leads to hate. Hate leads to suffering. I sense much fear in you..
Master Yoda

19 Ekim 2009 Pazartesi

Olmaya Devlet Cihanda Bir NEFES Sıhhat Gibi


Nefes'in son zamanlarda izlediğim en iyi Türk filmi olduğunu hiçbir popülizm kırıntısı olmadan rahatlıkla söyleyebilirim. Olaylar ancak bu kadar güzel anlatılabilir, bu kadar sade ve gerçekçi bir şekilde izleyiciye yansıtılabilirdi. Teknik açıdan 'Er Ryan'ı Kurtarmak'la mukayese etmek acımasızlık olur elbette ama hisleri en az onun kadar iyi yansıttığını da söylemeden geçemeyeceğim.

10 Ekim 2009 Cumartesi

Beşiktaş'ta 'Hikmet Abi' Açılımı

Beşiktaş'ta yıllardır ne zaman bir kaos ortamı oluşsa, başkanlık konusunda, Hikmet Çetin'in ismi geçer. Hikmet Çetin, eskiden hükümet krizlerinde de alternatif başbakan adayı olarak ön saflarda yer alırdı. Yalnız hükümet yönetmek, spor klübü yönetmeye benzemeyebilir. Bizim takımlarımızda geleneksel bir başkanlık sistemi vardır, son söz hep başkanındır. Ve o başkanın spordan ve özellikle futbolan anlaması gereklidir. 'Hikmet Abi', spor klübü başkanlığı yapabilir mi sorusu yanıt verilmesi zor bir sorudur bence. Camia içinde sevilen, sayılan bir insandır belki Hikmet Çetin, ama başkanlık makamına gelince işler değişik olabilir.

Gönlümdeki Beşiktaş başkanı hala ve hala İbrahim Altınsay'dır. Kendisi başkan olmayı istemez mi, yoksa onu başkanlık koltuğunda görmek istemez mi bazı kişiler bunu bilemem ama Beşiktaş ve Türk futbolunun kurtuluşu Altınsay ve onun gibi dürüst, saygı uyandırıcı ve tabi ki spor ve özellikle futbol konusunda bilgili insanların başa geçmesidir. Gerisi aynı tas aynı hamamdır.

27 Eylül 2009 Pazar

Star Wars #2


I find your lack of faith disturbing..


Darth Vader

Star Wars #1


At last we will reveal ourselves to the Jedi.. At last we will have revenge..


Darth Maul

10 Eylül 2009 Perşembe

Safari


Artık, Afrika'ya safari yapmaya gider Fatih Terim ve futbolcular..

8 Eylül 2009 Salı

23/26


Türkiye-Litvanya maçındaki serbest atış yüzdemiz. Müthiş oynadık, 12 dev adamdı gerçekten.

Bu serbest atış yüzdemiz son yıllarda izlediğim hiçbir üst düzey maçımızda yakalamadığımız bir yüzdeydi. Maçın kilit noktasıydı. Maçı asla koparamadık belki ama hiçbir zaman da disiplinden kopmadık. Ender son yıllardaki en iyi guard performansını sergiledi. Ersan ilk yarıdaki sorumluluk alan yapısıyla skor yükünü çekti. Ancak ikinci yarıda faul problemine girmesiyle ürkekleşti, onun hücum gücünü de baltaladı. Bu arada imdada 'bench' yetişti. Ender, Oğuz hatta Sinan Güler'in katkıları çok iyiydi. Takımda 11 oyuncunun sayı atması galibiyet kadar sevindirici. Hidayet tam bir lider gibi oynadı. En kritik topları kullandı, bencilliği yapması kadar yaptı. Hayati sayılar attı. Hakemler de yani Litvanya'lı gibiydi. Ne kadar objektif davranmaya çalışsam da taraflıydı hakemler.
Bu sadece bir başlangıç, bir galibiyetle hiçbir şey bitmez. Ancak grubun en güçlü takımını yenerek üst turun yolunu açtığımız bir gerçek. Gelecek maç Bulgaristan'ı da yenersek lider çıkma olasılığımız çok yüksek.
NtvSpor'da yayınlanan İspanya-Sırbistan maçında da şımarık İspanyollar'ın yenilmesine en az bizim galbiyetimiz kadar sevindiğimi de belirteyim unutmadan.
Ayrıca, Murat Murathanoğlu, sen ne kadar güzel adamsın..

7 Eylül 2009 Pazartesi

Bosna Hersek vs. Türkiye


4 gün arayla oynanan maçlarda gösterdiğimiz performanslar pek iç açıcı değildir yıllardır. Bir istatistik yok elimde ama bilinçaltıma öyle yerleşmiş ki biraz ayrıntıya girersek çok fazla örnek çıkartabiliriz. Bosna maçı çok zor maç, en başta bunu söylemek gerekli. Bosna futbolu bizim 90'ların sonundaki yapımızı anlatıyor bir anlamda. Heyecanlı, yetenekli ancak biraz tecrübesiz. Zaten bundan sonra Dünya Kupası'na gidemezlerse bu tecrübesizlikleri yüzünden gidemeyecekler. Biz ise yıllardır aynıyız. En zor maçlardan çıkıp, en kolay maçlarda kaybedip, şansızımı zora sokuyoruz.
Tuncay ve Arda'nın müthiş formu benim için en olumlu şey milli takım adına. Ancak şunu da söyleyebilirim ki rakibinde Dzeko, Misimoviç, İbiseviç gibi Almanya'da geçen sene çok parlayan yıldızları var.
Yenilirsek matematiksel olarak bitiyor zaten şansımız. Normal şartlarda da yenileceğimizi zannetmiyorum ama. Beraberlikte de işimiz biter bence. Son iki maçta, İspanya'ya yenilse bile Estonya'yı yener Bosna. Yenersek ise psikolojik avantaj bize geçer. Tecrübe eksiklikleri bulunan rakip panikler. Bu da bizim Afrika biletimiz olabilir. Ancak dikkatli olmazsak ondan sonraki maçlarda Afrika'ya sadece safari için gideriz.

Türkiye : 4 - Estonya : 2


Maçın tamamını dikkatle izleyememe rağmen, geniş bir özetini izlediğimi varsayıyorum. Hücum varyasyonları açısından verimli ve etkili gibi gözüksekte, 2 gün sonra oynayacağımız Bosna'nın bu takıma 7 gol attığını hatırlatayım. Ayrıca yediğimiz 2 golün yanı sıra rakibin ceza alanımızın önüne kadar elini kolunu sallayarak gelmesi de düşündürücü. Onların yakalayamadığı pozisyonları daha marifetli oyuncuları olan Bosna yakalar ve golleri atar.

Zemin konusunda Fatih Terim'in yakarışları ise manidar. Daha geçen sene açılan ve milyon dolarlar verilen bir stadın zemininin bu kadar bozuk olması mı yoksa milli maçın orada oynanması mı daha büyük bir skandal?

4 Eylül 2009 Cuma

Türkiye vs. Estonya


Kritik Bosna Hersek deplasmanı öncesi çerez niteliğinde olan bir maç aslında. Kimse bana, yok disiplinli oynuyorlarmış, fizik güçleri yüksekmiş falan demesin, inanmam. Ama söz konusu milli takım olunca inanamıyorsunuz hiçbirşeye. Yarın Estonya'yla berabere kalıp, Çarşamba Bosna'yı yenersek hiç şaşırmam. Ama eğer Dünya Kupası'nda oynayacaksak mutlaka kazanmamız, hemde rahat kazanmamız lazım. Yılların klişesiyle; kazanamazsak gitmeyelim zaten Dünya Kupası'na.

Güzel İnsan


Haftalar sonra tekrar yazmaya başlamanın verdiği haz anlatılmaz. Son zamanlarda yazmak içimden gelmiyordu. Sanırım o motivasyonu artık kendimde bulabildim. Efendim; uzun zamandır blog sayfasını tıklayan kişiler Hüseyin Üzmez'in fotoğrafıyla karşılaşıyorlardı. Bunun ne kadar yıkıcı bir etki gösterebileceğini yeni farketmekle beraber 'bu'da motivasyonumu arttıran önemli bir etken. Güzel olmayan birinin fotoğrafını aşağılara doğru gönderirken, güzel bir insanla devam edelim.

Volkan Konak 'ı yeni keşfetmedim elbette. Yıllardan beri çizgisinden şaşmayan bir adam olarak gördüğüm sanatçı son albümüyle özellikle, uzun şehirlerarası yolların çok çabuk geçmesini sağlıyor. Mimoza albümü çok güzel, bütün şarkıları hem de. Bana, Karadeniz müziğini sevdiren diğer insan Kazım Koyuncu, cennette bu albümü dinliyordur bence..

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Hüseyin Üzmez & Halis Toprak


Hüseyin Üzmez, 14 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla şu anda tutuklu. Mahkemesi daha sonuçlanmadı. İddialar ilk çıktığı andan itibaren medya tarafından haklı veya haksız eleştirilen, yerin dibine sokulan bu adamın bunu yapabilme ihtimali bile insanın midesini bulandırıyor. Yasal anlamda işlediği suçu bir yana bırakırsak, 70 küsür yaşındaki bir adamın torunu yaşındaki bir kızdan cinsel anlamda tahrik olması da toplumsal bir utanç kaynağı değil mi?

Öteki tarafta ise işadamı Halis Toprak var. 70 küsür yaşındaki bir amcanın, 17 yaşındaki bir kızla evlenmeyi düşünmesi, Üzmez olayından daha az mı utanç verici? Elbette evlilik kutsaldır, saygı duyulur ama insanın doğası bu evliliği normal karşılayabilir mi?

İki olay arasındaki 70 küsür farkı bulabilir miyiz?..

Tabi ki bir de Cübbeli Ahmet var ki, o oyuncak bebeklerden bile tahrik oluyor.. Ne acı..

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Azrail Akıllı Ol!..


Vedat OKYAR - Ruhu şad olsun.. (1945-2009)

17 Temmuz 2009 Cuma

İbrakadabra


Bence şu anda yeryüzünün en yetenekli santraforu Zlatan İbrahimoviç, Barcelona'da gibi. Eto'o ve Hleb kiralık artı 40 milyon euro. Inter için çok karlı bir transfer oldu bence. Barca için ise tam bir nokta transfer.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Harry Potter & Half Blood Prince

Son zamanlarda vizyona girme tarihi yaklaştıkça heyecanlandığım film yoktu. Ancak Harry Potter serisinin 6. filmi Melez Prens, bu duyguyu bana tekrar hatırlattı. Hayal kırıklığı yaratmayacağından zerre şüphem yok..

transfermarkt.de

Güzide Türk spor basınının son zamanlardaki moda sitesi transfermarkt.de. Bu site özellikle takımların geniş kadrolarını görme açısından güzel bir site. Ancak bizim basının bu siteden faydalanma sebebi futbolcu fiyatları. En pahalı futbolcular, en pahalı takımlar falan filan yarım sayfa haber yaptırır bu kısır günlerde. Ancak ben bu sitenin futbolcu fiyatları konusunda çok güvenilir olduğuna inanmıyorum. Mesela, Real Madrid'de oynayan, Alman Milli Takımı'nın direk oyuncusu Metzelder (-ki Beşiktaş'la da adı geçmişti) 4 milyon Euro. Bunun yanında kimseciklerin beğenmediği Zapo, 4,5 milyon Euro. Böyle çelişkiler tabi ki cahil Türk spor muhabirlerinin pek dikkatini çekmez. Ne görüyorlarsa o. İrdelemek yok..

2-2-6 ??


Manchester City gün itibariyle Adebayor'u da kadrosuna kattı. Kaka ve Eto'o hayalkırıklarından sonra piyasaya aç kurtlar gibi saldırdılar. 30 milyon euro şeyhin elinin kiri. Dokunmaz bile ona. Ama elinde Bojinov, Bellamy, Robinho, Santa Cruz ve Tevez olan bir takım Adebayor'u sol bek oynatacak herhalde (!). Artık taktikleri de 2-2-6 veya 2-3-5 falan olur gibime geliyor. Görgüsüzlük bu olsa gerek..

13 Temmuz 2009 Pazartesi

İsmail Köybaşı & Rıdvan Şimşek


Mehmet Topuz 'un yarattığı hayal kırıklığından sonra 1 gecede yapılan 3 transferden 2 'sini oluşturuyor bu gençler. İsmail Köybaşı, futbola hücuma dayalı orta saha olarak başlamış, ancak daha sonra sol bek mevkisine çekilmiş bir solak. Geçen sene Gaziantepspor'da gösterdiği performans yanıltıcı olabilir belki ama taşıdığı potansiyel tartışılmaz. Dripling yeteneği, çabukluğu, ortaları ve şutları gerçekten umut verici. Defansif yönünü geliştirdiği takdirde Gökhan Gönül'ün sol bek versiyonu olabilir. Henüz 20 yaşında olması gelişime açık olması yönünden olumlu. Beşiktaş'ın yıllardır kanayan yarası olan (aslında milli takımında diyebiliriz) solbek mevkisi için büyük bir transferdir İsmail Köybaşı. Yüksek maliyeti elbette bir baskı yaratacaktır üzerinde. Ama büyük futbolcu olmanın yolu da o baskıyı aşmakla mümkündür.


Diğer bir gece yarısı transferi ise Rıdvan Şimşek. Hiç izlememiş olmakla beraber izleyenlerin verdiği referanslarla; Beşiktaş'ın çok isabetli bir transfer yaptığını söyleyebiliriz. '91 doğumlu bu futbolcuyu bu sene fazla izleyemeyebiliriz belki ama 2-3 yıl içinde adından söz ettirmesi (olumlu yönde tabi ki) yüksek ihtimal.

Fabian Ernst #2


İlk geldiği zamanlarda yazmış olduğum yazıda 'Beşiktaş'ın klasik ölü toprağı serpilmezse' demiştim. Korkularımın aksine ondaki enerji ve hırs diğerlerine de örnek oldu. Beşiktaş'ın ve Türkiye Ligi'nin geçen seneki en değerli oyuncusu kesinlikle Ernst'tir. Güzide spor medyasının istemeye istemeye hakkını verdiği ama gelecek sezon hakkındaki yorumlarda yine görmezden gelinen Ersnt, tahminlerme göre seneye de bu ligin tozunu attırır.

Mola Bitti!..

Uzun bir aradan sonra yazılara, yorumlara devam.. Malum, Lost'un 5. sezonu bitti, Beşiktaş şampiyon oldu, transfer sezonu başladı.. Yani yazacak o kadar çok şey var ki..

2 Nisan 2009 Perşembe

The Matrix

2 Nisan 1999 tarihinde ilk defa gösterime giren 'The Matrix', bugün 10. yaşını kutluyor. Sinema dünyasında çığır açan, hayalgücümüzü zorlayan bu filmin önünde bir defa daha saygıyla eğiliyorum..


Have you ever had a dream, Neo, that you were so sure was real? What if you were unable to wake from that dream? How would you know the difference between the dream world and the real world?

Morpheus

Cehennem (!)

Taraftarımızla övünürüz yıllardır, ancak dünkü Türkiye-İspanya maçındakiler büyük bir ihtimalle kendilerini tarafsız bir maçta zannediyorlardı. İlk 15-20 dakika ıslıkladılar rakibi, sonra tiyatro gibi izlediler maçı. Nerede baskı, nerede itici güç.. Anlaşılması gerçekten güç..

29 Mart 2009 Pazar

Sergio Ramos


Elin yumruğunu yemeyen kendininkini balyoz zannedermiş. Gökhan Gönül'den bir yaş küçük olan bu Sergio Ramos, iyi bir sağbekten bile çok daha iyi sağbeklerin olacağını gösterdi. İbrahim Üzülmez ve Arda'nın kontrol ettiği sol kanadımıza tecavüz eden bu adam, bizim tüm futbolcularımızdan daha çok pozisyona girdi maç boyunca. Rakipte de olsa hayran olmamak elden değil. Hani meşhur bir spiker incisi vardır; on micheal gelse kurtaramazdı, bu maçta da on tane üzülmez, on tane turan gelse kurtaramazdı herhalde.

28 Mart 2009 Cumartesi

Son Ada


Bir solukta okunan, sade anlatımıyla okuyucuyu yormayan, basit kurgusuna karşın çok tanıdık gelen hikayesiyle kendini sevdiren çok güzel bir kitap Son Ada. Zülfü Livaneli'nin bu son kitabı Remzi Yayınevi'nden çıktı. Şiddetle tavsiye ederim..

İspanya vs. Türkiye


Maçtan sonra oynanan oyun hakkında konuşmak kolay. Şu yanlış yerde oynatıldı, şurada hata yapıldı gibisinden yorumlar işin kolayına kaçmaktır bence. Sıkıysa maçtan önce konuşun da görelim diyorum ve başlıyorum;

Bir kere İspanya şu anda Avrupa'nın en formda takımı. Belki İngiltere'yle beraber de diyebiliriz ama gerçekten sistemlerini oturtmuş durumdalar. Bir milli takımda sistem oturtmak büyük başarıdır bence. Yaş ortalaması 26-27 olan İspanya milli takımı Dünya Kupası'nın da favorilerindendir bence. Dünya'nın en iyi 3-4 kalecisinden birisi (Casillas), Dünya'nın en iyi 3-4 sağ bekinden biri (Sergio Ramos), Dünya'nın mevkisinde en iyi 3-4 adamından biri (Xavi), Dünya'nın yardımcı santrafor (Arif Erdem'in yaptığı görevi düşünün) bölgesinde bence Dünya'nın en iyisi (David Villa) ve Dünya'nın en iyi 3-4 santraforundan birisi (Torres) kadrosunda bu takımın. Futbolunda biraz Barcelona, biraz Real Madrid esintileri gördüğümüz İspanya'ya karşı şansımızın çok fazla olduğunu söylemek -en azından rakip saha için, oldukça iyimser bir tahmin olur bence. 2,5 yıldır yenilmeyen bir takımı yenmek gerçekten de kolay değil. Bence en önemli sorun ; David Villa. Onu durdurursak şansımız biraz daha yüksek olur kanımca.

Bize gelirsek; Hakan Balta ve Emre Aşık 'lı bir savunma hattı, Galatasaray'daki gibi bir performans sergilerse; İspanya'nın bugün şov yapma ihtimali de var. 4 hücuma dayalı adamla başlayacağımız maç, bence; ya fark yiyeceğimiz bir maç olur, ya da en kötü ihtimal gollü beraberlik alacağımız(hatta yeneceğimiz) bir maç olur. 1-0, 2-1 gibi bir sonucu beklemiyorum açıkçası.

17 Mart 2009 Salı

Yoğunluk

İşlerimin yoğunluğu nedeniyle bir süredir birşeyler yazamıyorum. Futbol dünyası ve Dünya birçok gelişmeye sahne olurken ben herşeyden habersizim şu günlerde. Yakında diyelim de adet yerini bulsun..

3 Mart 2009 Salı

Ah Ulan Yusuf


1952-2009

Kapak Oldu mu?


Maç sırasında sahaya atılan en radikal cismin 'domuz kafası' olduğunu zannederdim. Artık 'jant kapağı' olarak değiştiriyorum bu fikrimi. Yayıncı kuruluşun İnönü'de sesini kıstığı küfürlerin 100 katı söylendi Ankara tribünlerince. Sanırım ses kısan eleman izinliydi bu gece. Sahaya jant kapağı atılıyorsa küfür edilse ne olur gerçi?

Güzel goller, atılan cant kapağı, sesi kısılmayan küfürler, dışarda olmasına rağmen verilen bir penaltı ve 'Fabian Ernst' maçın özetiydi sanki. Fabian Ernst, Beşiktaş'ın makus talihini değiştirecek bir oyuncu gibi gelmeye başladı bana. Ayrıca Beşiktaş'ta sonradan oyuna giren 3 adamın; Filip Holosko, Eduard Cisse ve Yusuf Şimşek olması da Beşiktaş'ın kadro zenginliğini göstermiyor mu?

İronik olan Ankaraspor lehine tezahürat yapan (gerçi daha Beşiktaş aleyhine yapıldı tezahüratlar) taraftar grubunun aslında Ankaragücü taraftarı olmasıydı. Futbol garip bir oyun gerçekten..

(Foto : hurriyet.com.tr)

1 Mart 2009 Pazar

Inter vs. Roma


Uydu kanallarında yayınlanan Atletico Madrid-Barcelona maçını kaçırdığıma çok üzülmüştüm. Bereket Inter-Roma maçını izledim de biraz 'futbol' gördüm. İtalya Ligi'ni zevksiz bulanlara selam ederim. Çok zevkli ve güzel bir maçtı. Inter kadrosunun ne kadar derin olduğunu gördük bir daha. İbrahimoviç'in olmadığı, haftaiçinde Man.Utd. karşısında çok yorulan Inter, Balotelli'yle başladı maça. İlk yarı 2-0 oldu, 2. yarıda risk aldı Inter. Cambiasso'nun savunmanın ortasında oynadığı Inter 2-1 yaptı oyunu, ilk yarıda kendi taraftarı tarafından ıslıklanan Balotelli'yle. 3-1 oldu, sonra hakem devreye girdi, uyduruk bir penaltıyla 3-2 yaptı. Figo ayağına gelen her topu ezdi, yaptığı ortalar İbrahim Üzülmez-Sabri kıvamındaydı ama Real Madrid günlerinden kalma ortalarından yaptı sonunda, Crespo özlediğimiz kafa gollerinden attı. Yıllardır gol atmıyor gibi geldi bana. 3-3 olduktan sonra Inter maçı alır dedim içimden ama sonlarda golleri ve galibiyeti kaçıran Roma oldu. Inter ligde çok rahat tabi ki. Barcelona gibi keskin bir düşüş yaşasalar bile karşılarında bir Real Madrid yok.
Son olarak, Türkiye'de 'futbol' oynanmadığını bir daha gördük herhalde.

28 Şubat 2009 Cumartesi

Liverpool


Her zaman sempatim olan bir takımdır Liverpool. Beşiktaş'ı 8-0 yendiği gün hariç sevmişimdir kendilerini. Hafta içinde, son 9 maçını kazanan Real Madrid'i deplasmanda yenen takım, 3 gün sonra Middlesborough'a nasıl yenilir? Maçı izlemedim ama M'Boro, 14 maç sonra kazandı desem maçı da izlemeye gerek yok. Sezon özeti : Yıllardan beri Liverpool işte bu yüzden şampiyon olamıyor...

Lost 5x07

Life and Death of Jeremy Bentham. Birçok konuda açıklayıcı bir bölümdü. Temposu beklentilerimin altında kalsa da güzeldi. 5. sezonda yarıyı geçtik, bundan sonra durdurulamaz bir hıza kavuşur herhalde..

Sözüm, Benjamin Linus'a. Şerefsizsin sen şerefsiz..