12 Mayıs 2011 Perşembe

2011 Kupa Finali




Son yıllarda Avrupa futbolunda temponun artması, oyunun hızlanması, maç trafiğinin de artması sonucu, kupa organizasyonları biraz 2. plana atılmış durumda. Bu sadece bizde değil, İngiltere, İtalya, Almanya, İspanya gibi ülkelerde de benzer durumda. Özellikle ilk turlarda büyük takımlar yedek ağırlıklı kadrolarıyla çıkıyorlar eğer bir kazaya uğramazlarsa, finale yakın dönemlerde işe sarılıyorlar.

Ancak diğer taraftan baktığınızda, kupa her zaman prestijli bir olgudur bence. Özellikle Avrupa kupası alma olasılığının çok düşük olduğu Türkiye gibi ülkelerde, kazanılabilecek 2 büyük başarıdan 2. 'sidir hiç şüphesiz. Ayrıca, hepsinden önemlisi Avrupa kupalarına gitmenin en kısa yoludur. Tabi ki ön eleme oynamadan.
Büyük umutlarla başlanıp, hayalkırıklıklarıyla bezenmiş bir sezonun ardından, bir kupa şampiyonluğu geçmişin bütün izlerini silebilir, yeni sezona umutla bakmayı sağlayabilir. Tıpkı, dün akşamdan bu yana Beşiktaş'ta olduğu gibi. Maçın analizine falan takılmayacağım, maçın fotoğrafı bence, penaltılar sırasında, heyecandan tırnaklarını yiyen Ricardo Quaresma 'ydı. Penaltı atmamasının sebebi bence sakatlığı falan değil tamamen aşırı heyecanıydı. Bence bu kupayı takımda oynayan futbolculardan hiçbiri Quaresma kadar istememiştir. Dünkü istekli oyunuyla da bunu bir defa daha kanıtlamıştır bence..
İstanbul Belediye ise taraftar grubunu genişlettiği taktirde, daha sevimli bir takım haline gelecek. Ancak, 80.000 kişilik statta 300 kişiye oynadığı her maç daha bir soğuk, daha bir çekilmez takım oluyor Belediye..
Forlan, Hamit, Maicon (!), Kaka (!), yeni sezonda kim gelir, kim gider, onları da ilerki zamanlarda tartışalım.

(Fotoğraflar, hurriyet.com.tr 'den alınmıştır)

7 Mayıs 2011 Cumartesi

4 Tane El Clasico Sonrası

18 günde 4 tane El Clasico izlemenin bünyeye ağır hasarlar verdiği bir gerçek, zira ülkemizde ekseriyetle oynanan dan-dun futbol artık daha bir çekilmez oluyor.
Barcelona 'nın orta sahayı kalabalık tutup, bol kısa paslı taktiği sanki dün ortaya çıkmış gibi, ülkemizdeki futbol filozofları, bu futbolu sıkıcı olmakla suçlayıp, karalamaya çalışıyorlar. Halbuki, Barcelona, yeryüzünün en karşı konulamaz futbolunu oynuyor halihazırda. Orta sahada, topu çevirdikten ve rakibin dengesini bozduktan sonra, başta Messi olmak üzere, hızlı hücum adamlarıyla sonuca gidebiliyor. Bu futbola, son 3 yılda, sadece Real Madrid, Kral kupası finalinin ilk yarısında karşı koyabildi, ancak o kadar, bitkin düştüler ki, ikinci yarı hücuma çıkmaya mecalleri kalmadı. Futbol tanrıları o gün Real Madrid kalesini korumasaydı, maç uzatmaya bile gitmezdi.

Real Madrid ise, varoluşunun sebebi olan hücum futbolunu bir yana bırakıp, bu 4 maçın hemen hepsine 7 savunmacı kimlikli adamla çıktılar. Ronaldo, Di Maria, Mesut gibi adamların yanısıra yedeklerde de, Adebayor, Kaka, Higuain gibi futbolcular olmasına rağmen, ilk iki maçın yıldızının Pepe olması bence çok manidar. Mourinho, belki mecbur kaldığı için yapıyor bunu ama kendilerini şampiyon yapmasına rağmen fazla defansif oynuyor diye Capello 'yu gönderen takımın da Real Madrid olduğu unutulmamalıdır.